


|
 |

Konu

Devlet-birey iliþkilerinin en gözle görünür alan olduðu kentte atýlan bir adým, yýkýlan bir bina, mahalle, park, yapýlan ya da yeniden yapýlandýrýlan her mekan bizim onunla ve birbirimizle iliþkimizi de belirlemez mi? Ýstanbul neden yýllardan beri dünyanýn en büyük þantiyesi görünümünde, “en büyük” projeleri sevdiðimizden mi? Kentlere sahip çýkmak yalnýzca burjuva bir hassasiyet ya da nostalji hevesi midir?
Bir þehre müdahale, ona hayatiyet ve özgünlük kazandýran iliþkileri devlet eliyle yeniden düzenler ve yeni bir biçim kazandýrýr. Bu “yeni” biçimde belirleyen taraf olarak devlet, müdahale ettiði alanlarda yýllarýn birikimiyle oluþmuþ sivil dil ve iliþkiler zeminini ortadan kaldýrarak kendisine yeni bir tabiyet halkasý da oluþturur. Özellikle Ýstanbul’da deprem korkusu kullanýlarak tartýþýlmaz kýlýnan “kentsel dönüþüm” projesinin temel amaç ve sonuçlarýndan biri rant olduðu kadar kendi bekasýný da ilgilendiren bu yeni iliþkileri tanzim etmektir.
Ýstanbul: Müstesna Þehrin Ýstisna Hali’ndeki makaleler “kentsel dönüþüm” olgusunu, sermaye ve emeðin üretim süreçlerinin yeniden þekillendirilmesini; hukuksal çerçeveden dünya ölçeðindeki yerine, TOKÝ’nin doðuþu ve bugün aldýðý halden özellikle orta sýnýfa pompalanan risk ve güvence eksenine, mevcut ve “yeni orta sýnýf”ýn site tipi yaþam deneyiminden farklý disiplinlerden bir araya geliþlerin yarattýðý mücadele dinamiklerine kadar çok yönlü ve bütünlüklü olarak ele alýyor. Konunun teorik çerçevesinin yanýnda birbirini dýþlayan, istemeyen, düþman edilen Sulukule, Tophane, Tarlabaþý, Bahçeþehir, Ayazma, Baþakþehir, Küçükpazar sakinlerinin izini sürerek, karþý koyuþ olanaklarýnýn altýný çiziyor.
|