


|
 |

Konu

Giriþ
Ýstanbul’da, Haliç boyunca Fener’den Balat’a doðru giderken sað kolda, Mürsel Paþa Caddesi ile Balat Vapur Ýskelesi Caddesi arasýnda, cephesi bezemelerle dolu bir kilise görülür. Eskiden çevresini saran irili ufaklý binalar nedeniyle ancak önüne gelince fark edilebilen bu bina, Bedrettin Dalan’ýn, belediye baþkanlýðý zamanýnda, 1980’lerin ikinci yarýsýnda Haliç’i “temizlemek“ için giriþtiði yýkýmlar sonunda bugün tek baþýna orta yerde kalan Sveti Stefan Bulgar Kilisesi’dir. Bulgarca “sveti” sözcüðü Türkçede “aziz” anlamýna gelmektedir; kýsaltýlmýþý da “sv.” biçimindedir. Sv. Stefan Kilisesi ilginç bir binadýr, çünkü malzeme olarak baþtan aþaðý demirle inþa edilmiþtir. Bu nedenle eskiden beri “Demir Kilise” olarak da anýlmaktadýr. En baþta, taþýyýcý strüktürü, yani iskeleti çeþitli biçim ve boyutlarda çelik profillerden oluþturulmuþtur. Ama iþ bununla kalmamýþtýr, binanýn dýþ cephelerinde yer alan her eleman da demirdendir. Bütün dýþ duvar kaplamalarý, pilastrlar (gömme ayaklar) ve pilastr baþlýklarý, pencere doðramalarý, kapý kanatlarý, kemerler, saçak silmeleri, çatý, çatýnýn kenarý boyunca uzanan parapet (korkuluk) duvarý ile bunun üzerindeki babalar, çan kulesi, bu kulenin dört yanýndaki dört balkon ve cephelerdeki çeþitli kabartma bezemeler, inanýlmasý gerçekten güç ama, sadece demirden yapýlmýþtýr. Ýç mekâna gelince, duvarlar, merdivenler, bütün kolonlar ve kolon baþlýklarý yine demirdendir. Yalnýz daha görkemli bir görünüm saðlamak amacýyla, giriþte ve ana mekânda duvarlarýn ve kolonlarýn üstleri renkli mermer levhalarla kaplanmýþtýr. Kilisenin 19. yüzyýlýn sonlarýnda, hemen tümüyle prefabrike olarak Viyana’da üretilmiþ olmasý da ilginçtir. Daha sonra binanýn bütün parçalarý Ýstanbul’a taþýnmýþ, arsada önceden hazýrlanmýþ olan temelin üstüne monte edilmiþtir. Ýlgi çekici baþka bir nokta da Sv. Stefan’ýn, Ýstanbul’da, eskiden mevcut olanlarýn dýþýnda, yeni Yahudi ve Hýristiyan tapýnaklarýnýn inþa edilmesini engelleyen ve ta fetihten beri uygulanagelen þer’i yasaða çok zorlaþtýran yasaklara karþýn yapýlmýþ olmasýdýr. Aslýnda bu, bir takým siyasal denge oyunlarýnýn sonucunda elde edilmiþ bir inþaat iznidir ve hem Bulgarlarýn Osmanlý Ýmparatorluðu’ndan koparak baðýmsýz bir devlet kurmak için yürüttükleri mücadeleyle, hem de bu mücadelenin bir bölümünü oluþturan baðýmsýz bir Bulgar Ortodoks Kilisesi, yani Bulgar Eksarhhanesi kurma giriþimleriyle yakýndan iliþkilidir. Baþka bir deyiþle, Sv. Stefan’ýn inþa edilme süreci, baðýmsýz Bulgar Eksarhhanesi’nin kuruluþ süreciyle iç içe geçmiþ durumdadýr. Bu nedenle kitapta, konuya açýklýk getirmek amacýya, Eksarhhane’nin kuruluþu için yürütülen mücadele de kilise binasýyla birlikte ele alýnmýþtýr. Son olarak, bir baþka ilginç noktaya daha iþaret etmeden geçmemek gerekir. Sv. Stefan her þeyden önce Ýstanbul’daki Bulgarlarýn giriþimleriyle gerçekleþmiþtir. Ama ortaya çýkmasýnda kuþkusuz baþkalarýnýn da paylarý vardýr. Örneðin Rum Patrikhanesi (kendinden ayrýlýp baðýmsýz bir kilise kurmalarýný engellemek amacýyla bile olsa) Bulgarlarýn ayrý bir kilise binasý inþa etme isteklerine zaman zaman arka çýkmýþtýr. Osmanlýlar (yine siyasal amaçlarla da olsa) Bulgarlarý giriþimlerinde destekleyerek ve hem kendi baðýmsýz kiliselerini kurmalarýna, hem de Sv. Stefan’ý inþa etmelerine izin vererek bu süreçte rol oynamýþlardýr. Binanýn mimarý, ilerde ele alýnacaðý gibi, bir Osmanlý Ermenisidir; binayý prefabrike olarak üreten ve yerine monte eden de, yukarýda deðinildiði gibi, Avusturyalý teknik adamlardýr. Ýþte bütün bu olgular göz önünde tutulduðunda Sv. Stefan, yüzyýllardýr içinde farklý etnik topluluklarý ve bunlarýn yarattýðý kültür mozaiðini barýndýragelen Ýstanbul kentinde bu çokkültürlülüðün somut bir göstergesi olarak ortaya çýkmaktadýr.
|